Namazı hızlı kılmayın,kıldığınız namaz
namaz değil…
Bunca kılmayan var demeyin bak
Resulullah(sallallahu aleyhi ve sellem) ne diyor,’’Namaz kılmış olmadın’’diyor…
Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) Efendimiz, bir gün mescitte ashabıyla birlikte otururken, İslam ı yeni
öğrenmiş bedevi bir zat girdi
Rüku ve secdesini tam yapmadığı bir namaz kıldı
Sonra huzura gelerek selam verdi
Resulullah Efendimiz selamını aldı ve
- Dön namazını tekrar kıl, buyurdu
O zat dönerek, önceki kıldığı gibi namazını tekrar kıldı
Resul-i Zişan (sallallahu aleyhi ve sellem),
- Dön tekrar kıl; çünkü sen, namaz kılmış olmadın!, buyurdu
Bu hal üç defa tekerrür edince o zat:
- Ya Resulullah! Seni hak ile gönderen Allah a yemin olsun ki, ancak bu kadar
biliyorum, doğrusunu bana öğretirmisin? dedi
Bunun üzerine Efendimi z (sallallahu aleyhi ve sellem):
- Namaz kılmak isteyince güzelce abdest al, kıbleye dön, iftitah tekbirini al,
kolayına geldiği kadar Kur an oku, sonra rükua varıp sukunet buluncaya kadar
dur
Sonra başın büsbütün doğruluncaya kadar ayakta kal, sonra
secdeye varıpmutmain oluncaya kadar dur, başını kaldırıp hareketsiz kalıncaya
kadar otur
Bunları bütün namazlarda böylece yaparsan namazın tam olur,
bundan neyi eksiltirsen namazı eksiltmiş olursun, buyurdu
Bakın Ahmet Hocam ne diyor:
Geçen cuma biyerde namaz kıldım, tabi birde arkada
kıldım, hoca sende arkada elalemimi gözetliyosun demeyin sakın!Ben orda
oturuyodum yani, tesbih okuyodum cumadan sonra 7 fatiha, 7 ihlas, 7 felak, 7
nas var eskiden onları burda yaptırıyordum.
Onları okurken bakıyorum Allah Allah pat küt bi
kılmaları gör ne oldu yav? 2 rekat kılamazdım millet sünneti kıldı, zuhru ahiri
kıldı, vaktin sünnetini kıldı çıktı gitti.
Ama bütün cami öyle kardeşim var 200 300
kişi..Yavaş kılan var 3 4 kişi oda dede yani kılamıyor hızlı..Oda şey bozuldu
lastikiyet bozuldu çekmiyor, oda böyle zor iniyor kalkıyor, o da gençler gibi
olsa zıpkın gibi gidecek..
Namaz gitmiş kardeşim..Dedim eyvah, dedim eyvah,
ya Rasulallah vay ümmetin haline şu namazları görse.Görmedi mi? Nasıl gördü
adamı namaz kılarken?
Bir hadisi şerifte; Tavuk tane toplar gibi,
karga leşi eşer gibi diyor, hadisi şerifteki tariflere bak!
Karga leşi eşerken gagalıyor ya böyle aynı yav
böyle kılıyolar..Ruküye kalkmadan küt iniyor aşağıya, arada durmuyor kavme
yok.Kavme nedir?
Ruküye kalktığında dimdik duracak, arkadan bakan
onu kıyamda sanacak, Rabbena lekelhamd i ordayken diyecek..
O napiyor Rabbenalekel i kalkarken hamdi de
inerken söylüyor ortada hiçbişey yok.İki secde arasında o kadar oturacak, beli
doğrulacak, hareketleri sükunet bulacak, arkadan gelen onu tahiyyatta oturuyor
zannedecek..
Tadili Erkan farz diyen var, vacib diyen var ama
tadili erkansız kılınan namazın iade edilmesi gerektiğinde ittifak var.
O zaman Peygamber efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) ne buyurdu ona;
Korkmuyor musun be adam dedi ona, o namaz kılana
dedi..
Bir hadisi şerifte:
‘’Sen bu şekilde namaz kılarken ölsen, kıyamet günü
sana benim ümmetimden denmeyecek’’ dedi.
‘’Bu şekil namaz kılarken ölsen sen muhakki Muhammed Ümmetinin(sallallahu aleyhi ve sellem)
dinin dışında ölmüş olacaksın’’yani kafir ölmüş olacaksın.
Kılmayana söylemiyor kılana söylüyor,
kılmayanlar zaten mevzu dışında,onları konuya katamıyoruz zaten..Vay o namaz
kılanların haline ki namazlarından gafildirler..
Ta abdesten, gusülden, tahareten başlarsan,
namaz helada başlıyor afedersiniz, ordaki temizlikten başlarsan, biz bunları
anlattık haftalarca sohbet ettik ama amel hemen unutuluyor değilmi?
Hocalar arasıra mutlaka tembih etmeleri
lazımdır, hep aynı konuyu konuşuyor derler diye çekinmemeleri lazım, yine aynı
konuyu tekrar tekrar söylemeleri lazımdır.
50 kişi namaz kılacak fakat 1 tanesi kabul
olmayacak doğrumudur? Doğrudur.
Varmı öyle camiler?, varmı öyle cemaatler? ne 50
si ne 500 ü 5000 i dağılırda biri kabul olmaz.
Mevla nasıl kılarsan kıl demiyor..oda diyorki
kabul etmese etmesin be töbe yarabbi..
Millet diyo caminin kapısından geçmiyo,
meyhaneden çıkmıyo, ben geldim kılıyorumda benimkinide kabul etmeyecekmiş napim
ben diyor..
Bak sapığa bak..Böyle sapıklarda var ha töbe
yarabbi ya Rasulallah..
Senmi muhtaçsın Allah mı muhtaç?
O namazı kılıyorsunda Allah ın kesesine haşa
birşeymi veriyorsun?
Rabbim kardan zarardan münezzehtir!Senin benim
namazıma ihtiyacı yoktur..
Ya doğru kılın, yada kılmayın demiyorum, ya
doğru kılın ikinciside aynı..Doğru kılacaksınız!!!
tadil-i erkan nedir?
Namazda rükû, rükûdan sonra ayakta durma,
secde ve iki secde arasındaki oturmanın hakkını vererek, tam bir sukûnet içinde
ve yerli yerinde mutmain olarak yapmak.
Allah Teâlâ Kur'an'da, Hz. Peygamber
(sallallahu aleyhi ve sellem) de hadislerinde namazların gerektiği gibi kılınmasını özellikle
belirtmiştir. Kur'an, namaz kılmayı ifade için "namaz kılmak"
anlamına gelen "sallâ" fiili yerine "ekame" fiilini tercih
etmiştir ki, bu kelime "hakkını vererek yapmak" anlamına gelmektedir.
Hz. Peygamber de pek çok hadisinde bu konuyu işlemiştir.
Tadili
erkanla ilgili hadisler:
*‘’Sen namazı böyle kılarken ölecek olsan
kıyamet günü sana benim ümmetimden demeyecekler’’
*Farz namazı, teraziye benzer. Kim
onu doğru tartarsa aynı muamele ile karşılanır.
Yezid
er-Rakkaşî şöyle demiştir:
Allah Rasûlü'nün namazı, dizili inci kolyesi gibi intizamlı ve tartılı idi.
*Hz.
Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:
Ümmetimden iki kişi namaz kılmaya kalkarlar.Rüku ve secdeleri aynı olduğu halde
namazları arasındaki fark yer ile gök arası kadardır.
Hz. Peygamber, bu mübarek sözü ile
namazda bulunması gereken huşûa işaret etmektedir
*Allah Teâlâ rükû ve secdelerinde belini doğrultmayan bir kulun yüzüne kıyamet
gününde şefkatle bakmaz.
*Ey Müslümanlar topluluğu! Rüku ve
secdelerde belinizi düzgün tutu.. Rüku ve secdede belini düzgün tutmayanın
namazı yoktur.
*Namazda yüzünü sağa sola çeviren
kişi, yüzünün, Allah tarafından merkeb yüzüne dönüştürülmesinden korkmaz mı?
*Kim abdestine, secde ve huşûuna
tam mânâsıyla riayet ederek herhangi bir namazı vaktinde edâ ederse, o namaz
bembeyaz olarak Allah Teâlâ'nın huzuruna yükselip giderken, mânâ diliyle 'Benim
hakkımı koruyarak edâ ettiğin gibi Allah da seni korusun!" der.
Vaktinin dışında ve abdestine,
rükû, secde ve huşûuna riayet etmeksizin edâ eden bir kimsenin namazı ise,
simsiyah olarak Allah Teâlâ'nın dilediği yere yükselinceye kadar mânâ diliyle 'Beni
zayi ettiğin gibi Allah da seni zayi etsin!' diye beddua eder.
Sonra da yükseldiği yerden paçavra gibi dürülerek sahibinin yüzüne çarpılır.
*Hırsızların en kötüsü namazından
çalandır.
*İbn Mes'ud ve Selman-ı Farisî
(r.a) şöyle demişlerdir: 'Namaz ölçektir. Kim onu tam ölçerse hakkını da öylece
ölçüp alır. Kim onda hile yaparsa, o Allah Teâlâ'nın ölçü ve tartıda hile
yapanlar hakkındaki fermanını bilmelidir'.
*Hadis-i
Şerîf : Hiç namazı olmayan kimse, şudur; Tavuğun yerden topladığı gibi yatıp
kalkar; ama rüku’unu secdesini tamamlamaz.
Bu son anlatılan o kimsedir ki; Namazı dürülüp
bükülür, eski paçavra gibi yüzüne atılır. Ve kendisine şöyle denir;
- Namazını korumadığın için, Allah da seni
korumasın.
Ağırdan alarak, namazı son
vaktine kadar geciktirmek ve kerhen kalkarak, vazife savar gibi hemen farzını
kılıvermek, -Allah muhafaza buyursun- insanı, münafıklığa götüren kötü bir
haslettir.
Alâ bin Abdurrahman anlatıyor: “Bir öğleden
sonra, Enes bin Malik’in yanına gitmiştik. Enes, biz varınca hemen kalkarak,
ikindi namazını kıldı. Namazını bitirince kendisine namazı erken kıldığını
söyledik. O da niçin böyle erken kıldığını anlatarak şöyle dedi: “Rasulullah
sallallahu aleyhi vesellemin şöyle buyurduğunu işittim: ‘O münafıkların
namazıdır! O münafıkların namazıdır! O münafıkların namazıdır! Onlardan biri
oturur, oturur, tam güneş sararıp batmaya yüz tutunca, şeytanın iki boynuzu
arasına girince kalkar, kuşun yem toplaması gibi hızlıca dört defa yatıp
kalkar, namazda Allah’ı da pek az zikreder.” (Muvatta,
Kur’an-ı Kerim, 46; Müslim, Mesacid, 195)
*"Kıyamette-
kulun ilk hesap vereceği şey namazdır. Eğer namazı kabul olursa, diğer amelleri
de kabul olur; eğer namazı kabul olmazsa, diğer amelleri de kabul olmaz."
(Bihar-ul Envar, c.79, s.136.)
*"Namazı hafife alan benden değildir."
*"Bizim şefaatimiz namazı hafife alana ulaşmayacaktır. "
*“Namazı hafife alanlar vallahi benden değildir ve havuzda asla yanıma
gelmeyecektir.”
*“Farz namaz Allah katında bin hac ve bin makbul/iyi umreye denktir.” *“Namazlarınızı
zayi etmeyiniz. Şüphesiz ki namazını zayi edenler Karun ve Haman ile haşr olur.
Allah da onu münafıklar ile birlikte bir hak olarak ateşe atar.”
*“Namazı kılarken, son namazını kılan kimse gibi ol.” (Tam bir kalp huzuruyla
namaz kıl; idam hükmünün infazından önce namaz kılan kimse gibi ol.)
Tadili erkana
uyalım uymayanları uyaralım çünkü ‘’Birinin tadili erkansız kıldığını görsen de
onu ikaz etmezsen aynı günaha ortaksın’’
SECDE
NASIL YAPILIR?
Namazın
farzlarından olan secde şöyle yapılır:
Rasûlüllah'ın, "Alın, iki el, iki diz ve iki ayak uçları olmak üzere yedi
kemik üzerine secde etmekle emrolundum" (Tecrid-i Sarih Tercümesi, II,
847) hadisi gereğince sözü edilen yedi uzvun yere değmesi gerekir. Alınla
birlikte burnun da değdirilip değdirilmeyeceği konusunda tam bir görüş birliği
olmamasına rağmen; hadisi rivayet eden Abdullah b. Abbâs, Hz. Peygamber'in
alnını gösterirken burnunu da işaret ettiğini bildiriyor. Bir başka hadisi de
Ebu Said el-Hudri rivayet ediyor: "Rasûlüllah'ın halka kıldırdığı bir
namazda, alnında ve burnunda çamur eseri görüldü" (Sünen-i Ebu Davud, II,
54).
Secde, rükudan doğrulduktan sonra yapılır. Hanefi alimlerine göre rükudan doğrulduktan
sonra "Semiallahü limen hamideh Rabbena lekel hamd" denir ve ardından
"Allahu ekber" diyerek secdeye gidilir. Ancak, değişik hadis-i
şeriflerde, bunların dışında da duaların yapılabileceği ve hatta rükûdan
sonraki duruşun kıyamdaki kadar uzun olabileceği bildirilmiştir. Bu konuya
örnek olması açısından; Enes b. Malik diyor ki:
"Kısalıkta ve uzunlukta Rasûlüllah'ın arkasında kıldığım namaz kadar hiç
bir kimsenin arkasında kılmadım. Rasûlüllah (sallallahu aleyhi ve sellem) 'Semiallahü limen hamideh'
dediği vakit biz (içimizden) 'herhalde şaşırdı' diyecek kadar ayakta durur,
sonra tekbir alır ve secdeye varırdı. İki secde arasında da biz, 'herhalde
namazda şaşırdı' diyecek kadar otururdu" (Sünen-i Ebû Davud II,16).
Cemaatle kılınan namazlarda "Semiallahü limen hamideh" sözünü imam
açıktan söyler, cemaat ise bunu söylemeyip ardından sessizce "Rabbena
lekel-hamd" der. Secdeye giderken, hadis-i şerif gereğince önce dizleri
sonra elleri yere koymak gerekir. Rasûlüllah'ın bu konuda, ellerin dizlerden
önce konulmasını emreden hadisleri varsa da, bunların daha sonra neshedildiği
hakkındaki rivayetler daha güçlüdür. Ancak, İmam Malik, sözkonusu hadisler
uyarınca secdeye inerken önce ellerin sonra dizlerin konması görüşündedir.
Hanefi ve Şafiîler ise şu hadise göre amel ederler: "Vail b. Hucur'dan;
Rasûlüllah'ı secde ederken dizlerini ellerinden önce koyduğunu, secdeden
kalkarken de ellerini dizlerinden önce kaldırdığını gördüm" (Sünen-i Ebû
Davud, II, 5):
Secdedeki duruş ve ne okunacağı: Secdede el ve ayakların kıbleye doğru olması
gerekir. Yukarıdaki hadis gereği burun da dahil yedi uzuv aynı anda yere
değdirilir. Göğsü ve dirsekleri yere değdirmemek, büzülmeyip kolları açık
tutmak ve düz durmak sünnettir. Rasûlüllah buyuruyor:
"Sizden biriniz secde ettiği vakit ellerini köpeğin döşediği gibi
döşemesin, uyluklarını bitiştirsin" (Ebu Davud, II, 48). Ayaklar, parmak
uçları yere değecek şekilde dik tutulur, secde anında ayaklar yerden
kalkmamalıdır.
Secdede alnın konulacağı yer çok yumuşak olmamalıdır. Hafif bir yumuşaklık
olduğu halde, alın, yerin katılığını hissederse bu secde caiz olur; ancak yün,
pamuk, saman, kar gibi şeylerin üzerine yapılan bir secdede yüzün tamamen
gömülmesine rağmen alın yerin katılığını hissetmezse bu secde olmaz. Temel
şart, yüzün gömülmemesi ve alnın yerin katılığını hissetmesidir.
Secde edilecek yer ayakların bastığı yerden diz boyundan yaklaşık otuz
santimetreden fazla yüksek olmamalıdır. Bundan daha azı ise namaza bir zarar
vermez. Ancak cemaatle kılınan bir” namazda yerin darlığı nedeniyle secdeyi yerde
yapma imkanı olmadığı durumlarda arka saftaki cemaat ön saftakilerin sırtına
secde edebilir. Bu ise, secde yapanla sırtına secde yapılan kişinin aynı vaktin
namazını kıldığı durumlarda geçerlidir.
Secdede okunacak dualara gelince; Hanefiler, Hz. Huzeyfe'den gelen şu hadis
uyarınca secdede "sübhane rabbiyel a'la" duasını okurlar. Huzeyfe
(r.a) diyor ki: "Hz. Peygamber rükuunda 'sübhane rabbiyel azim';
secdesinde de 'sübhane rabbiyel a'la' derdi" (Ebu Davud, II, 30). Kaç defa
söylenileceği hakkında da ölçü alınan hadis şudur: Abdullah b. Abbas
bildiriyor: "Sizden biriniz rükû yaptığı zaman üç defa sübhaneke rabbiyel
azim desin. Üç, tesbihin en az miktarıdır. Secde ettiği vakit de üç defa
sübhâneke rabbiyel a'lâ' desin; bu, tesbihin en azıdır" (Ebu Davud, II,
40). Ancak Rasûlüllah'ın secdelerinde bunun dışında da değişik dualar yaptığı
bir gerçektir. Örneğin, "Sebbih isme rabbikel a'lâ"; "sübhâne
rabbiyel a'lâ ve bihamdih"; "Subbuhun, kuddusün, Rabbul melâiketihî
ve'r-rühi"; "Sübhâne zil-ceberüt vel-meleküt, vel-kibriyâi
velazameh"; "Allâhümme Rabbenâ ve bihamdike, Allâhümmeğfirlî";
"Allâhümmeğfirlî zenbî küllehu diggahu ve cillehu ve evvelehu ve âhirehu
alaniyetehu ve sırrahu"; "Eüzu bi rıdâke min sehatike ve eüzu
bimuâfâtike min ukûbetike ve eûzu bike minke lâ ahsî senâen aleyke, ente kemâ
esneyte alâ nefsike" gibi duaları Hz. Peygamber secdelerinde okurdu (Ebu
Davud, II, 28-35).
Secdede ne kadar süre kalmak gerektiği hakkında da yine hadis-i şerif gereği en
az üç kez sübhane rabbiyel a'la' diyecek uzunlukta durmak gerektiğini kabul
eden Hanefilere göre tek rakamlı olmak şartıyla beşe, yediye, dokuza çıkarmak
mümkündür, müstehaptır. Bu konuda Hz. Peygamber şöyle buyuruyor: "Kulun
secdedeki anı, Rabbine en yakın olduğu andır; onun için (secdede) duayı çoğaltın"
(Ebu Davud, II, 33). Bütün bu hadislerden çıkan sonuca göre secde (ve namaz),
kesin kalıplarla kuşatılmış statik, dar çerçeveli bir bedensel hareket değil;
müslümanın şartlandırılmış kurallardan kendini kurtarıp içten, Allah'a yönelmiş
bir kalple Allah'ın ve Rasûlünün öğrettiği şekilde gücünün yettiği çoklukta ve
uzunlukta dua edeceği değerli bir andır. Rasûlüllah'ın yaptığı gibi,
gerektiğinde secdede uzun süre kalıp gözyaşı dökebilmelidir. Namaz kuru
bedensel hareketlerden kurtarılmalıdır ki; ruhun derinliklerinde işlev
yüklensin, insanı Allah'a yakınlaştırma fonksiyonunu kazanabilsin.
İki secde arasında gözönünde
bulundurulması gereken hususlar:
Secdeleri hızlı hızlı yapmamak, Rasûlüllah'ın deyimiyle "karganın yem
toplaması gibi acele etmemek" gerekir. Birinci secdeden kalktıktan sonra
oturma vaziyetine geçmeden aceleyle ikinci secdeye gitmek namazın adabına
aykırıdır. Namaz kılan kimsenin secdede mutmain olması (yâni
"Sübhanallah" diyecek kadar hareketsiz beklemesi) vaciptir. Yine iki
secde arasında mutmain olacak şekilde bir tesbih süresi hareketsiz oturmak da
vaciptir. Hanefi mezhebine göre iki secde arasında sağ ayak parmaklar üzerine
dikili, sol ayak içe bükülerek onun üzerine oturulur; bir kez sübhanellah'
diyecek uzunlukta durulduktan sonra ikinci secdeye gidilir. Bu oturuş anında
eller dizlerin üzerine konur, bakış ise secde yapılan yere doğru çevrilir.
Hanefi mezhebinin bu kuralları Peygamberimizin hadislerine dayanmaktadır; ancak
Rasûlüllah'ın değişik zamanlarda farklı şekillerde namaz kıldığı bir gerçektir
ve yine iki secde arasında (nafile namazlarda) uzun süre oturup dua etmek de
onun sünnetlerindendir. Bir hadis-i şerifte; onun rükû, secdesi ve iki secde
arasındaki duruşu aynı uzunlukta olduğu bildirilirken; bir diğer hadiste,
Ashab, O'nun çok uzun durmasını garip karşılayıp yoksa şaşırdı mı? diyecek hale
geldiği yukarıdaki hadis-i şeriflerden birinde geçti. Bu oturuşlarda da çeşitli
şekillerde dua yapan Peygamberimizin şu duayı yaptığı rivayet ediliyor:
"Rabbi'ğfirlî". Secdeye kapanırken ve kalkarken Allahü ekber diyerek
tekbir alınır.
Cemaatle kılınan namazlarda arka safta bulunan kadınlar, erkekler secdeden
doğrulmadan başlarını kaldırmamaları gerekir. Rasûlüllah buyuruyor: "Siz
kadınlardan kim Allah'a ve âhiret gününe inanmışsa erkekler başlarını
kaldırmadan başını kaldırmasın” (Ebu Davud, II,15). Bu, kadınların kalplerini
şeytanın vesvesesinden korumak için konulmuş bir kuraldır. Namazın farzlarından
olan görünen maddi pisliklerden temizlenmek, secde yapılacak yer için de
geçerlidir; dolayısıyla temiz bir yere secde yapılır. İnsanların yoğun olarak
gelip geçtikleri sokaklar, gübrelik, çöplük gibi yerlerde namaz kılınmaz. En
değerli secde, alnın kuru toprağa değdiği andaki secdedir; ancak hasır, kilim,
halı, elbise, çimen gibi şeylerin üzerine de yapılabilir. Özürsüz dahi olsa
yere serilen herhangi temiz bir şey üzerine secde edilebilir. Dışarıda yapılan
secdelerde serilen şeyin amacı yerin sıcaklığından-soğukluğundan, sertliğinden,
kısaca namazda insanı rahatsız edecek bir durumdan korunmak için olursa
mümkündür, fakat rahatsızlık verecek hiç bir durum olmadığı halde alnını yere
değdirmek istemediği için birşey sererse bu caiz olmaz. Zaruret halinde birşey
sermek caizdir. İmam Mâlik'e göre ise kilim, keçe, posteki gibi yer cinsinden
olmayan bir şey üzerine secde edilmesi mekruhtur. Hz. Enes (r.a)'dan nakledilen
bir hadis-i şerife göre; "sahabeler Allah'ın Rasûlü ile birlikte bulunup
namaz kılarken bazıları şiddetli sıcaktan elbiselerinin ucunu secde yerine
koyup onun üzerine secde ederlerdi" Ancak, özürsüz olarak el veya
üzerindeki elbisenin bir ucuna secde etmek mekruhtur. Caferi mezhebine göre,
secde ancak toprak ve taş cinsinden bir şey üzerine yapılabilir, camilerdeki
halı ve kilim üzerine secde yapılamaz. Bu inançtan dolayı camilerde veya
evlerde namaz kılarken secde edecekleri yere bir taş parçası koyarak onun
üzerine secde ederler. Ancak, yere değmesi gereken "alın"ın
tanımındaki farklılıklar küçük taş parçası üzerine secde edilip edilemeyeceğini
gündeme getirmektedir. Bir tanıma göre alın, iki kaşın üzerinden saç bitimine
kadar olan yerdir. Bu tanıma itibar edilirse secde edilecek taşın en az tarifi
yapılan alın büyüklüğünde olması gerekir. Diğer bir tanıma göre ise alın,
şakaklar arasında kalan kısımdır ki buna göre taş küçük de olsa olur.
Secdede dikkat edilmesi gereken diğer bir nokta da, baştaki takke ve sarığın
alnın yere değmesine engel olmaması gerekir. Alın açık olmalı, takke veya sarık
ile kapatılmamalıdır.
Kur'an-ı Kerim'de secde hakkında birçok âyet vardır: "Ey iman edenler,
rükû edin, secde edin; Rabbinize ibadet edin, hayır dileyin ki umduğunuza
eresiniz" (el-Hacc, 22/77).
Yukarıda anlatılan
namaz secdesi dışında iki tür secde daha vardır. Namazda yapılan hataları
hatırlayınca namazın sonunda yapılan Sehiv (unutma) secdesi, diğeri de Kur'an
okurken secde âyetlerinden sonra yapılan Tilavet secdesi .
Sehiv secdesi, namazın vaciblerinden birinin veya daha fazlasının unutularak
terkedilmesi veya farzlarının geciktirilmesi sonucunda bunları telafi etmek
için yapılır. Yapılışı ise şöyledir: Son oturuştaki dualar okunduktan sonra
eğer cemaatla kılınan bir namaz ise sağa verilen selamdan, tek başına kılınan
namaz ise iki tarafa verilen selamdan sonra namazı bozmadan iki defa secde
yapılır, aynı son oturuştaki gibi dualar okunduktan sonra selam verilir ve
namaz biter
Tilavet secdesi ise secde âyeti okunduktan sonra ister hemen ister daha sonra
kıbleye dönüp bir defa secde yapmak ve kalkarak selam vermekle olur.